Saatleri Hâlâ Ayarlayamayanlar

Pek Muhterem Halit Ayarcı Bey,
Sözlerime iki kıssayla başlamak isterim.
Zamanın birinde pek yaşlı ve fakir birine gayb perdesi açılmış ve denilmiş ki: “Ne dilersen söyle, verilecektir.” İhtiyar adam da demiş ki: “Ben bütün peygamberleri, Allah dostlarını pek sıkıntılı hallerde gördüm. Onlar bu dünyada hiç rahat yüzü görmemişken, benim gibi cahil cüheylaya ne oluyor da rahat etmek istiyor, her dileği gerçekleşiyor? Dertli, kederli yaşamak efdaldir.”
Hal böyleyken benim bohemliğimi, karamsarlığımı modern bir hastalık olarak görme. Ben rahat etmeyi kendime yediremiyorum. Her işim yolunda gitse de, kapıcıdan ekmek isteyemeyen adamlardan biri de benim.
Diyelim, tanınmak istediği var. Vaktin birinde sineğin teki arı kovanını görür ve kovana girip bala yumulmak için çareler arar. Sonra der ki: “Her kim ki beni bu kovana sokar, ona bir arpa veririm.” Kıymetsiz arpaya kıymet veren elbet çıkar ve sineği bir arpa karşılığı içeri sokar. Sinek o açlıkla bala abanınca yapışıp kalır. Debelendikçe daha da yapışır. Şimdi sorarım sana: Balın hayali mi tatlı, yoksa bal mı?
Hem dersin ki, Allah bilinmek istedi, kainatı yarattı. Böyle uluhiyete dair bir meseleyi beşer tatbik etmeye kalkarsa, sonu hayırlı olmaz. Ayrıca Rabbim “bilinmek” istemiş. “Anlaşılmak” istemiş mi ki?
Yazılar saçma dersin. Kulağa saçma geldiğinin gayet farkındayım. Fakat hamburger kokusu bana sevgiliyi hatırlatıyorsa, bunu nasıl dile getirmeliyim ki sana saçma gelmesin? Bu sorunun cevabını ben de düşünüyorum. Bir cevap bulabilirsen, haberim ola.
Bir de “Bir şeyi mükemmel yapamayacaksan üretme.” felsefen çok ironik geldi. Anladım ki yer değiştirmişiz. İddiana göre, “Bir şeyler üret, elbet içinden mükemmel şeyler çıkacaktır.” felsefesini benimsemişim. Vakti zamanında bu tam tersiydi.
İki örnek vereyim: Yurt dışına çıktığımızda ya düzgün cümleler kurup konuşmayı ya da susmayı tercih ettiğimi söylemiştin. Sense yalap şalap konuşup dilin gelişebileceğine inanmıştın.
İkinci örnek de ilk kısa film çekimlerinden. Ben daha ciddi, daha resmi kısa filmler çekmek isterken, sen amatör ruhlu ve komik filmlerin daha iyi olacağını düşünüyordun. Handy cam, cep telefonu hiç fark etmez; “Bir film çekelim de isterse çamurdan olsun.” görüşündeydin.
Küçük çocuklar kamyon şoförü olmak istiyorsa bırak olsunlar. Fakat bizim amaçlarımız arasında zaten “çocukluk hayalini gerçekleştirmek” diye bir şey yok.
Ya her şeyden öte, yazdığın mektubun amacı ne? Zannımca koca bir kabz hâlinde, ruhi bir sıkıntının arz-ı endam ettiği bir zamanda ferahlamak için yazılmış. Bu mektup bir kitap yazmak için gaza getirme amacı güdüyorsa, acayip çuvallamış.
Onun dışında, bu mektubu hiç kaale alma. Çünkü ben senin ne demek istediğini, daha ziyade ne hissettiğini anlar gibiyim. Zaten anlatmaktan çok anlaşılmak istercesine yazılmış bir şey. Böyle bir mektubun muhatabı neden benim, onu da biliyorum. Biz zaten faiz lobilerini de çok iyi biliriz.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorum Yap